Antik Yunan'dan kalma bir söz vardır:
"Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir"
Çok güçlü değilim belki. Ama sürekli hayatta bir şeyler için çabaladım. Başkalarına altın tepside sunulan fırsatlar, bana tırnaklarımla kazıdıktan sonra ancak gelebildi. Kimi zaman çok şikayet ettim. En yakınlarımda bile, fazla efor sarf etmeden o klasik şu yaşta okur, şu yaşta nişanlanır, ne bileyim şu yaşta da evlenir çoluk çocuk sahibi olur. Tüm bu döngü içinde iş sahibi de olur. Keyfi isterse çalışır falan. Bu durumları yaşamaya başladılar. Ancak ben o döngüde olamadım. Çok hayıflandım bir zaman olamadım diye.
Sonra fark ettim ki, benim yolum başkaymış. Ve yolun sonu öyle güzel olacakmış ki ondan böyle gecikiyormuş.
O başka yolun, sabırlı yolcusuyum. Yolun sonunu görüyorum. Yolun sonu ferah. Yolun sonu ışık. Fal bakmıyorum. Gördüğümü söylüyorum. Güzel günlere öyle bir varacağım ki kendi kendime iyi ki başka yaşam döngüleri gibi olmamış benimki diyeceğim.
En başta da dediğim gibi, damlaların sürekliliği önemli. Zaman zaman nehir kurumaya yüz tutsa da, ne vakit yağmur yağsa ve güç toplasa öyle bir çağlar ki taşı deler geçer aniden. Burada süreklilik aynı hedefe yönelmek. Ben kurudum artık dememek.
Gerçekte de zaten nehir her zaman aynı hızda akmaz.
Konunun nehirle alakası yok ama analoji candır.